Keçe sözcüğünü inceleyen araştırmacılar, bu kelimenin Batı
Türkleri ile Oğuzlar arasında gelişmiş ve yayılmış olduğuna inanmaktadırlar.
Keçe, M.Ö. 3. yüzyıldan başlayarak, Asya’da yaşayan göçerlerin yaşamında çok
önemli bir yer tutuyordu.
Asya göçerleri için keçe yalnızca ihtiyaç duydukları değil,
aynı zamanda inançlarını, mitolojilerini yükledikleri, hatta tapındıkları bir
üründü. Asya keçesi, 10. yüzyılda göçerlerle birlikte Anadolu’ya geldi. Ancak,
Hititler’ de 3-5. yüzyıllarda keçenin varlığını gösteren mezar buluntularına da
rastlanıyor.
Hıristiyanlıkla bir arada yaşayan keçe, yarı göçer bir
toplumun oluşmaya başladığı süreçte İslamiyet’le tanıştı.
Müslüman misyonerlerle birlikte keçe de Balkanlar’ı, Kuzey
Afrika’yı ve Orta Avrupa’yı gezdi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde saray, ürün
standartlarını denetliyor ve ustalara belirlediği yüksek standartlara uygun
keçeler sipariş ediyordu.
Şamanizm döneminde keçe gündelik yaşamda çok önemli bir yere
sahipti. Tapınma unsuru olarak kullanılıyordu. Şaman’ın kostümü ile fal bakmak
için kullandığı objelerin çoğu keçeden yapılıyordu
Eski Türkler’ de Kaan’ın taç giyme töreninde keçe çok önemli
bir yer tutardı. Yeni seçilen Kaan‘ın iktidarını pekiştirmek için üç kez ak
keçeden yapılmış seccade üzerinde hoplatılarak kutlanırken, ok yarasına ana
sütü, keçe ve dağ lalesi karışımı sürülürdü. Dede Korkut destanında da keçenin
önemi ve toplumsal katmanlar arasındaki simgeselliği çokça anlatılır. Obalarda
zenginler desenli beyaz, orta halliler beyaz, fakirler ise kara keçe çadırlarda
yaşarken, ortak olarak hepsi çeyizlerinde keçeye ağırlıkla yer verirdi.
Türkçe’ de, keçe sözüne ilk kez XI. yüzyılda Kaşgarlı
Mahmud’un Divan-ı Lügati’t-Türk adlı eserinde rastlanmıştır. Keçe kelimesinin,
geçme-geçmek (kaynaşıp birleşmek anlamında) kelimeleri arasındaki bir ilişkiden
dolayı kullanılmaya başlanıldığı düşünülmektedir. Türklerin günlük yaşamında
önemli bir yeri olan “keçe” sözcüğü, “kidhiz / kidiz / kiz / kiiz / kiyiz”
şeklinde adlar almıştır. Kullanılan bu tekniğin ilk örnekleri Uygur dönemine
ait örneklerde görülmektedir. Tepme keçe veya fabrikasyon olarak üretimi
yapılan keçe yapımında, koyun yünü dışında tavşan, yünü, deve yünü, tiftik,
keçi kılı da kullanılmaktadır.
Türkçe’ de, keçe kelimesinden çok eski zamanlara ait olan ve
aynı anlama gelen Kidiz kelimesi de vardır. Çeşitli kaynaklara göre bu kelime
çeşitli Türk topluluklarında bazı farklı şekillerde kullanılarak eski çağlardan
günümüze kadar ulaşmıştır. Kaşgarlı Mahmut’un ünlü divanında Kidiz kelimesi de
geçmektedir. Türkmenler’ in Kidiz’i çadır örtüleri ve göç zamanı bürgüleri
anlamında kullandığı görülmektedir. Kuzunun ilk kırkımı olan haziran yününden
keçenin iyisi, koyunların ikinci kırkımından olan ağustos yününden ikinci
kalite keçe imal edilir.
Osmanlı zamanında sarayın kullandığı yeniçeri başlıkları,
serpuşlar, içlikler, çizmeler ve sefer çadırları keçeden yapılmaktaydı.
Anlatılan anonimlere göre yüz yıllar önce keçenin keşfini
yapan, keçe ustası Ebu Said Libabid’dir. Ebu Said Libabid yünü sıkıştırmak için
ayaklarıyla döverek (teperek) günlerce uğraşmış. Ancak bu uğraşları bir sonuç
vermemiş, Dövülen yünler tekrar açılmaya başlamıştır. Uzun müddet bu işlemi
yapan Ebu Said Libabid’ dir ne yazıktır ki tekrar aynı sonuca varınca
kederinden ağlamaya başlamıştır. Ancak daha sonraları fark etmiştir ki;
gözyaşlarının düştüğü yerler dağılmamaktadır. Bunun üzerine Ebu Said Libabid
keçeyi döverken su katılması gerektiğini anlamış ve bundan sonra, keçe dövme
işlemini su ile yapmaya başlamıştır.
Keçe kullanım amacı bakımından sanayileşme devriminden önce
birçok alanda kullanılmış ancak teknolojinin ilerlemesi ile bu kullanım
alanları gittikçe azalma göstermiştir.
Günümüzde modern evlerimizin süsü olarak da kullanılan keçe
yapımında; yün önce temizlenir, sonra rengine göre ayrılır. Didme işleminden
sonra hallaç tarafından tel tel ayrılır. Gerekli renk ve motifler
hazırlandıktan sonra kalıplama verilen keçede kök boyası kullanılır. Kalıba
dökülen keçe düzgünce dürülür, bir uçtan bir uca sarılır ve 3-4 kişi tarafından
30-40 dakika tepilerek dövülür. “Ten ile yoğrulmuş yün hamuru” denilen keçe,
sabahtan akşama kadar tamamlanmazsa kalitesi düşer.
Geçmişte kullanımı yaygı, yolluk, seccade, yastık, eğer
örtüleri, çadır gibi ev eşyası ya da kepenek, çizme, çorap, patik vb. giyim eşyası
olarak üretilen bu ürünler, günümüzde atölyelerde yörelere özgü desen, renk,
motiflerle bezenen desenli veya desensiz olarak üretilebiliyor.
Yünün elle veya makinelerle atılarak, genellikle doğal yün
renginin (beyaz, siyah, kahverengi) zeminde kullanıldığı, desenlerin ise
sentetik boyalarla renklendirilen keçeler ile oluşturulduğu görülmektedir.
Desenlerde çoğunlukla geometrik bezemelerle birlikte figürlü, doğadan sitilize
edilmiş motifler de kullanılmaktadır.
Yün doğal bir malzeme olduğu için, çok faydalıdır. Evde
kullanıldığında odadaki nem oranını düzenler. Çok nemliyken, nemi alır, çok
kuru bir hava varken de ortama nem ekler. Çalışma sırasında da yünlere
dokunmak, okşamak insanı çok sakinleştirir. Özellikle çok hareketli çocuklar
yün ile çalışırken sakinleşirler.
Hammaddenin yeterli olmasına rağmen keçe yapımında yoğun
emek, zaman harcanması, elde edilen gelirin az olması, eskiye nazaran kullanım
alanının sınırlı olması gibi nedenlere rağmen Afyon, Şanlıurfa, Konya,
Balıkesir, İzmir, Kars, Erzurum'da biraz daha yoğun olmak üzere birkaç ilde
üretimine hala devam edilmektedir.
Desen Oluşturmada Kullanılan Renkli Keçenin Hazırlanması
Bir teneke kutuda veya kazanda kaynatılan suyun içine
istenilen renk için yün boyası atılır ve karıştırılır. Boya boza kıvamına
gelince kazanın altındaki ateş azaltılarak içine renksiz keçe parçaları atılır
ve kaynamaya bırakılır. Boyanın içine atılan bir avuca yakın tuz boyanın keçeye
tamamen geçmesini sağlar ve yarım saate yakın boya içinde bekletilen keçeler
istenen rengi alınca boyadan çıkarılır. Açık havaya çıkarılarak kurumaya
bırakılır.
Bu şekilde birçok renkten hazırlanan renkli keçeler desen
yapımında kullanılır. Keçeler desene göre kesilerek kullanılır.
Yapılan keçe ürünleri sanayii ve kırsal kesimin ihtiyacını gidermeye
yöneliktir. Balıkesir’de yapılan sanayi keçeleri ile kepenekler Eskişehir,
İzmir, Ankara, İstanbul, Kastamonu, Bilecik, Bursa ve civar ilçelere
pazarlanır.
Günümüzde hanımlar çeşitli kurslarda veya evlerde hobi veya satış amaçlı birbirinden güzel el yapımı keçe tasarımlar ortaya çıkarıyor.
Keçe Çeşitleri
1. Ala keçe (Yazgı Keçesi): Yaygı keçesi de denir. Evlerde,
çadırlarda alaçık (kulübe) ve topak evlerde yerlere serilen desenli veya
desensiz değişik boyutlarda keçelerdir.
2. Turluk: Genellikle Toroslar’da ve Anadolu’daki Göçerler
de alaçık üzerine örtülen düz siyah veya düz kirli renkteki keçelerdir.
Yaklaşık olarak ölçüleri 120-130 ile 180-200 cm’dir.
3. Süt Keçesi: Bir parmak kalınlığında süt kazanının üzerine
örtülen beyaz keçedir. Amacı süt piştikten sonra sütün hem çabuk soğumasını
önlemek hem de toz topraktan sütü korumaktır.
4. Yük Keçesi: Göçerlerde yolculuk sırasında eşyaların
yağmurdan ve pislikten korunması, yerleşik durumda eşyaların üzerine örtülerek
dağınıklığı saklamak amacıyla kullanılır.
5. Eyer Keçesi (Ter Keçesi): Eğerin üzerine geçirilen ve
atın sağrısını örten, çoğunlukla saraçlı, tiftik püsküllü desenli veya desensiz
keçelerdir.
6. At Keçesi (Belleme): Çıplak at üzerine konularak eğer
vazifesi gören, bazen eğerin altına yerleştirilen 2 cm kalınlığındaki bu
keçelerin üzerinde zikzaklı fitil ve ay yıldız nakışları bulunur.
7. Deve Keçesi: Develerde havutun (deve semeri) altına
konulan düz keçedir.
8. Sargı (Bebe Keçesi): Göçerlerde ve yörüklerde bebeğin
kundaklandığı üzeri desenli kare formlu bir keçedir.
9. Kepenek: Çobanlar tarafından giyilen bu keçe, beyaz ya da
mor yünden yapılır ve genellikle nakışsız olur. Ancak göğüs kısımlarında
nakışlı olanlara da rastlamak mümkündür. Tek parça halinde yapılan, yaz
günlerinde gölge sağlamasından dolayı serinlik, kışın ise sıcaklık veren çoban
keçeleri dikişli ve dikişsiz olarak ikiye ayrılır. Ustalık ve özen istemesi
bakımından dikişsiz türleri daha kıymetlidir.
10. Kış Keçesi: Beyaz yünden düz veya nakışsız olarak
yapılan bu keçelerin çevresi “çirtik” olarak tabir edilen zikzaklı bir
şekildedir. Yapıldıktan sonra yün boyası ile tamamen turuncu veya pembe renge
boyanır. Kış aylarında evlerde ağırlanan misafirlerin oturdukları yün minderler
üzerine serildiğinden ebatları alttaki minderin ölçüsünde olur.
11. Sünger Yatak Keçesi: Kauçuk minderlerin piyasaya
sürülmesi ile gelişen bu keçe türü 1 cm kalınlığında olup, minderin ölçüsüne
göre yapılır ve nakışsızdır. Minderin üzerine serilir ve çarşafla kaplanır.
Kauçuk minder ile insan vücudu arasında kalan bu keçe sağlıklı olması
bakımından tercih edilmektedir.
12. Börk: Yeniçeriler’e mahsus beyaz keçeden yapılan ve başa
giyilen başlıktır.
13. Hartavi: Sipahiler’in giydiği, Yeniçeri keçesine
benzeyen toparlak, keçe külahtır.
14. Sikke: Mevlevi dervişlerinin giydiği deve tüyü
rengindeki keçe külahın adıdır.
15. Zerrin Külah: Osmanlı Saray Teşkilatı’nın (1928′den
önce) Zülüflü Ağalar diye anılan iç oğlanlarının giydiği üzeri som altın sırma
işlemeli ve en iyi keçeden yapılmış iki tarafında birer zülüf olan başlıktır.
16. Külah: Dikişsiz, tek parçadan yapılmış sivri uçlu
başlık. Keçeci esnafı giyer.
17. Üsküf: Yeniçeri börkünün kenarları sırma işli bir
çeşididir.
18. Taç: Şeyh ve dervişlerin giydiği, keçeden yapılmış
başlık ki bu başlıklar üzerindeki destar ve dilimler tarikatları belirlerdi.
19. Takke: Halk tarafından giyilen başlıktı.
20. Arakiyye: Mevlevilerin giydiği bir cins keçe başlıktır.
Sikkeden daha ince ve daha kısadır.
21. Aba: Siyah ve beyaz keçeden yapılan önü açık hırka.
22. Çuval: Sıcağı soğuğu geçirmediği için Cumhuriyet
döneminde ve öncesinde kar ile Afyon sakızının nakliyesinde kullanılırdı.
23. Seccade: Namazlık, camii keçeleri.
24. Yamcı: Süvarilerin yağmurda giydikleri keçeden yapılmış
başlıklı pelerin.
25. Şırmak (Şırdak): Türkistan’da keçenin üzerine ayrı
keçelerden yapılmış desenlerin yapıştırılması veya dikilmesi ile yapılan,
renkli aplike yer keçeleridir.
26. Top Keçe: Renkli veya renksiz olup saraçlar, semerciler,
ayakkabıcılar, tarafından alınırlar.